Faiz oranları paraya ihtiyacı olan kişilerin alacakları para için borç verene ödemeye hazır oldukları oran olarak tanımlanmaktadır. Bu oran anaparanın bir yüzdesi olarak ifade edilmektedir. Faiz oranlarının etkisi yalnız borç alan ile verenin ilişkisinin ötesinde olup, tüm ekonomiyi, işsizlik, büyüme, tasarruf ve yatırım gibi makro değişkenleri etkilemektedir. Faiz oranları yatırımcı ve işletmeler açısından yatırım kararını etkileyen en temel unsurdur. Faiz oranları yatırımcıların kazanç beklentilerinin anlaşılmasında ve risk getiri tercihlerinin analiz edilmesinde kullanılan en temel araçlardan biridir.
Finansal piyasalardaki kurumlar ile yatırımcıların davranışlarını anlayabilmek ve yatırım araçlarının değerlemesini anlayabilmek için faiz kavramının ve unsurlarının açıklanması gereklidir. Faiz oranları gerek sabit getirili menkul kıymetlerin değerlemesinde gerekse, hisse senedi ve diğer menkul kıymetlerin değerlemesinde bir başlangıç noktasıdır. Faiz oranlarındaki değişim, menkul kıymetlerin değerini etkilemekte ve böylece finansal kurumların ve yatırımcıların yatırım davranışları değişmektedir.
Mal ve hizmetlerin şimdi ya da gelecekteki tüketimine
yönelik seçime tasarruf adı verilmektedir. Tasarruf kararını temel olarak
etkileyen faktör kişilerin gelecekte daha fazla harcayabilmek amacı ile şimdiki
harcamaları kısmak isteğidir. Gelecekte daha fazla harcamak isteyenler
gelirlerinin bir kısmını tasarruf etmeye yönelirler. Bu kararın ardında, ettikleri
tasarruf karşısında kendilerine ödenecek olan ödülün, önemli bir rolü vardır.
Tüketim kararını
etkileyen diğer bir faktör de gelirdir. Genel olarak daha yüksek gelir daha
fazla tasarrufun oluşmasına neden olmaktır. Tasarrufları etkileyen üçüncü değişken
ise, tüketimin ödülü, yani tasarruf karşılığında kişilerin alacağı faizdir.
Faiz oranları yükseldikçe insanlar daha fazla tasarruf edeceklerdir.
Serbest bir ekonomide
faiz oranları paraya olan arz ve talebe göre belirlenmektedir. Paraya olan
yüksek talep faizleri yükseltirken, para arzındaki artış faizleri
düşürmektedir.
Nominal Faiz Oranı
Kredi çekmek
için bir ticari bankaya başvuran kişi ile tasarrufunu değerlendirmek için vadeli
hesaba para yatıran bir kişinin vereceği ya da alacağı faiz oranı nominal faiz
oranı olarak adlandırılmaktadır. Bu oran enflasyon riskini içerir.
Bankalar farklı şirketlere farklı nominal faizler
uygulamaktadırlar. Yatırımcılar da sabit değerli menkul değerlere yatırım
yaparken, farklı faiz oranları talep etmektedirler. Ayrıca kredinin veya
yatırımın vadesi değiştikçe ya da borçlanma aracının türü değiştikçe faizi de
değişebilmektedir.
Nominal faiz (i) R +EP + ÖRP + LP +VP
R = Riskten arınmış oran (reel faiz
oranı)
EP = Enflasyon primi
ÖRP = Ödenmeme Riski Primi
LP = Likidite Primi
VP = Vade Primi
Riskten arınmış oran (reel faiz
oranı) enflasyonun ve ödenmeme riskinin olmadığı bir ortamda, kısa vadeli,
likit varlıklara uygulanılan bir faiz oranıdır. Bu oran aslında paranın esas
fiyatıdır. Örneğin ülkemizde hazine bonolarının faiz oranının %5 olduğu bir
ortamda enflasyon %4 ise reel faiz yaklaşık %1 olacaktır.
Nominal faiz oranının üzerine
enflasyon primi eklenmelidir. Çünkü yatırımcı enflasyonun üzerinde bir kazanç
bekleme durumundadır. Nominal faiz oranı geleceğe ilişkin olduğundan, enflasyon
primi olarak beklenen enflasyon oranı kullanmaktadır.
Finansal piyasalarda borç veren
kişi veya kurumlar kendilerinden ödünç para alan kişi veya kurumların kredi
değerliliklerini izlemek zorundadırlar. Ödünç para alan kişilerin ödeme güçleri
talep edecekleri ödenmeme risk priminin oranını belirleyecektir. Ödünç para
alanların riskleri arttıkça bu primin büyüklüğü de artacaktır.
Finansal piyasalarda bir menkul
kıymetin güçlü bir ikincil piyasasının olması, diğer bir ifade ile istenildiği
zaman paraya çevrilen likit bir araç olması son derecede önemlidir. Bu nedenle
yeterince likit olmayan menkul değerlerin faizine sahip oldukları likidite
riski nedeniyle belirli bir oranda likidite risk primi ilave edilir.
Uzun vadeli menkul değerler kısa
vadeli menkul değerlere göre daha fazla riske sahiptir. Yatırımcılar vade
arttıkça belirsizlik artacağından daha fazla getiri talep etmektedirler. Bu
nedenle uzun vadeli menkul kıymetlerin faizlerine bir vade risk primi ilave
edilir.
Reel Faiz Oranı
Nominal faiz oranı alınan veya ödenen
faiz oranının büyüklüğünü belirlemesine rağmen yatırımcının gerçek oranda ne
kazandığını bize vermeyecektir. Yatırımcının gerçek kazancını görebilmek için
reel faiz oranını anlamak ve onu hesap etmek gerekecektir. Reel faiz oranı
yatırımcının enflasyonun üzerinde kazandığı bir getiridir. Ancak nominal
getiriden gerçekleşen veya beklenen enflasyonu çıkartarak bu oranı
hesaplayamayız. Bu oranı anlayabilmek için öncelikle enflasyon oranını anlamak
gereklidir.
Devletler fiyat değişikliklerini basit göstergelerle
özetlemek amacı ile tüketici fiyat endekslerini oluşturmuşlardır. Tüketici
fiyat endeksleri ülkemizde Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından belirlenmiş
bir grup malın (sepet) fiyatındaki dönemsel artışı bize vermektedir.
Bu tür endeksler reel faiz oranlarını
bulmakta kullanılabilir. Örneğin: Bir yıl boyunca nominal faiz oranının %30,
tüketici fiyat endeksinin 150'den 170'e arttığını varsayalım. Bu durumda genel
olarak mal ve servislerin değeri 150 TL'den 170 TL'ye artmıştır. Bu mal ve
hizmet sepetine sahip bir yatırımcı yılbaşında sepeti satarak 150 TL nakit para
elde eder ve bu parayı %30 faiz oranı ile yatırarak 45 TL kazanarak servetini
195 TL'ye yükseltebilirdi. Aynı dönemde sepetin değeri 170 TL'ye yükseldiğinden
genel fiyat artışının üzerinde bir para kazanacaktır. Bu yatırımcının kazandığı
reel oran şöyle olacaktır;
S0(1+i)/S1= 1 + rr
S0: Yıl başındaki sepetin değeri
S1: Yıl sonundaki sepetin değeri
i : Nominal faiz oranı
rr : Reel faiz oranı
rr = 195/170 – 1 = % 14,70
Diğer Faiz Oranı Türleri
Vadeye Kadar Getiri
Vadeye kadar getiri olarak
adlandırılan faiz oranı özellikle sabit getirili menkul kıymetlerin analizinde
kullanılmaktadır. Diğer bir ifade ile bir menkul kıymeti vadesine kadar tutan bir
kişinin elde edebileceği dönemlik bileşik faizdir.
Varsayalım ki, elimizde üç adet
tahvil olsun. Bilindiği gibi bu araçların ödenmeme risk primleri ile likidite
ve vade risk primleri yoktur. Bu üç menkul kıymeti A, B ve C bonosu olarak
adlandıralım;
o
A
tahvili kuponsuz menkul kıymet olup vadesi bir yılda dolmakta ve yatırımcısı
vade sonunda 1.000 TL almaktadır.
o
B
tahvili kuponsuz menkul kıymet olup vadesi iki yılda dolmakta ve yatırımcısı
vade sonunda 1.000 TL almaktadır.
o C tahvili kuponlu tahvil olup, her
sene 140 TL kupon ödemesi yapmaktadır. Menkul kıymetin vadesi 2 yıldır.
Tahvillerin halen pazardaki fiyatları ise şöyledir:
A:847
TL
B
tahvili: 650 TL
C tahvili:
868 TL
A ve B tahvilleri iskonto esasına
göre satılan araçlardır. Bu araçlara yatırımını yapanlar vade sonunda 1.000 TL
nominal değere sahip olurlar. Buna göre A ve B menkul değerinin vade sonu
getirileri aşağıdaki gibi bulunur. Bulunan oran yıllık bazdadır.
A tahvili;
(1+r) x
847 = 1000
r = %18
B
tahvili;
(1+r) x
((1+r) x 650) = 1000
r = %24
C
tahvili;
868 =
140/(1+r) + 140/(1+r)^2 + 1000/(1+r)^2
R = %23
olacaktır.
Spot Oranlar
Spot oran, iskontolu bir menkul kıymetin belli
bir zamandaki vadeye göre getirisidir. Bu yaklaşımda bir menkul kıymet yatırımı
bir taraftan diğer bir tarafa borçlanılmasını içermekte
ve onun anapara ve faizi gelecekteki belirli bir zamanda tamamıyla ödenmelidir.
Bu tür sözleşmedeki faiz oranı spot orandır.
Yukarıdaki örnekteki A ve B
menkul değerlerin vadeye göre getirileri aynı
zamanda spot faizleridir. Genelde
t yıllık spot oran şöyle bulunur:
A için;
847 = 1000/(1+s)^1
S = %18
B için;
650 = 1000/(1+s)^2
S = %24
Forward Oranları
Forward
oranlar gelecekteki bir dönemde gerçekleşeceği beklenen oranlardır.
Konuyu daha iyi anlayabilmek için,
farklı bir yolda iki yıl içerisinde ödenecek 1 TL'yi iki adımda iskonto etmek
mümkündür. Diğer bir anlatımla önce A tahvilinde kullandığımız spot oran olan
%18 ile 1 TL'yi iskonto edelim. Daha sonra ikinci yıl hangi faiz oranını
uygularsak B tahvilinin Pazar değeri olan 650 TL'ye ulaşabileceğimizi
araştıralım. Doğal olarak ikinci yıl sonunda alınacak 1 TL bir yıllık
iskontosunda l. yıl ile 2. yıl arasında uygulanacak olan ikinci yılın faiz
oranı diğer bir anlatımıyla gelecek yılın forward oranı kullanılacaktır.
Böylece iskonto faktörümüz 1/(1+f1,2) olacaktır. İkinci adımda bu bir yıllık
değerin bir yıllık spot oranında indirilmesi ile bugünkü değeri hesaplanır. Bu
değer 0.650 TL'ye eşit olmalıdır.
1/(1+f1,2) / (1+0,18) = 0,650 TL
f1,2 = %30
f1,2 iskonto oranı birinci yıldan ikinci yıla olan forward
oranıdır.
Getiri Eğrileri
Finans
piyasaları incelendiğinde çok çeşitli faiz oranları olduğu görülecektir. Farklı kurumların ihraç
ettikleri menkul değerlerin faizleri farklı olduğu gibi, aynı kurumun ihraç
ettiği menkul kıymetlerden kısa vadeli menkul değerlerle uzun vadeli menkul
değerlerin faizleri farklılık göstermektedir. Genelde bir yıllık spot oranı iki
yıllık spot oranında azdır, iki yıllık spot oranı da üç yıllık spot oranından
azdır.
Getiri
eğrileri, değişik vadedeki hazine kıymetlerinin vadeye kadar getirilerini
gösteren eğrilerdir. Bu, faiz oranlarının dönemsel yapısının tahminini
sağlayacaktır.
Vade Yapısı Teorilerine Genel Bir Bakış
Herhangi
bir zamanda, vade yapılarının biçimini etkileyen üç muhtemel faktör
vardır.
o
Faiz oranlarının gelecekteki istikametlerine göre pazarın
beklentileri
o
Beklenen tahvil getirilerinin likidite primleri,
o
Fonların kısa vadeli pazarlardan(veya uzun) uzun vadeli(veya kısa)
akışlarında ortaya çıkabilecek engeller veya pazarın yetersizlikleri.
Bu faktörleri kapsayan konu ile
ilgili üç önemli teori vardır:
Piyasa Beklentileri Teorisi
Bu
teoriye göre, vade yapıları birinci faktörden etkilenmektedir. Böylece, 6
yıllık bir tahvilin vadeye göre getirisi, basitçe gelecekteki altı yıl boyunca
bir yıllık tahvillerin beklenen getirilerinin ortalamasıdır.
Bu teorinin iki temel versiyonu
vardır. Bunlar;
·
Yerel
Beklentiler Hipotezi
·
Önyargısız
Beklentiler Hipotezi
Yerel Beklentiler Hipotezine göre bir
yatırımcı hangi vadedeki hazine menkul değere yatırım yaparsa yapsın elde
tuttuğu dönemde alacağı faiz oranı
aynıdır. Örneğin bir yatırımcı hem üç ay vadeli hazine bonosuna hem
de 10 yıl vadeli hazine tahviline yatırım yapıp onları üç ay sonra satarsa aynı
getiriyi elde edecektir.
Önyargısız Beklentiler Hipotezi ise
gelecekteki faiz oranlarının belirlenmesinde en önemli aracın forward faiz
oranı olduğunu ve hesaplamaların forward faiz oranına göre oluşturulması
gerektiğini öne sürmektedir.
Örneğin; bir yıl vadeli sabit kupon ödemeli
bir devlet tahvilinin faiz oranı %10, iki yıl vadeli benzer
özelliklere sahip bir devlet tahvilinin faiz oranı ise %14 olsun.
Siz
iki yıl için bir yatırım yapmak istiyorsunuz, daha sonra bu para ile bir arsa
alacaksınız. Hangi tahvil acaba sizin için daha iyi bir yatırım olacaktır?
Şüphesiz
bu bilgiler sizin için yeterli değildir. Siz yalnızca iki yıl vadeli tahvile
yaptığınız yatırımın sonuçlarını görebilirsiniz. Buna göre yıllık ortalama
geliriniz %14 olacaktır. Bir yıl vadeli tahvile yatırım yapıp, ikinci yıl hiç
bir menkul kıymete yatırım yapmadan paranızı elde tutarsanız, yıllık ortalama
geliriniz ise ancak %5 olacaktır. Ancak, ikinci yıl yıllık faizlerin %22
olacağını bekliyorsanız, bu taktirde yıllık ortalama geliriniz %16’ya
yükselecektir. Sizin diğer bir seçeneğiniz
de forward faiz
oranını kullanarak gelecekteki faizlerinizi sabit kılmaktır. Eğer bugün ikinci
yıl başı itibari ile bir yıl vadeli bir forward sözleşmesi (%22 faizli) alabilirseniz, bu sonuçlara
göre birinci seçenek daha iyidir.
Likidite Tercihi Teorisi
Bu
teori vade yapısının biçiminin likidite priminin varlığından da etkilendiğini ortaya koymaktadır.
Likidite primi menkul kıymetlerin nakde dönüştürülmesi ile ilgisi olduğu kadar bu menkul
değerlerin vadeleri ile de ilişkili bir tür risk primidir. Çünkü uzun vadeli
menkul kıymetleri nakde dönüştürmek kısa vadelilere göre daha zordur.
Örneğin,
bir yıllık faiz oranları %10, gelecek yıl itibari ile bir yıllık faiz oranı %14
ise, ard arda yapılan birer yıllık
yatırımın yıllık ortalama getirisi olacaktır. Aynı tarihte iki yıllık
tahvillerinde faiz oranı %12 ise, yatırımcılar daha uzun vadeli
tahvil almakla daha fazla riske
gireceklerinden iki yıllık tahvillere yapacakları yatırım için bir likidite
primi isteyebilirler. Varsayalım ki, böylece iki yıllık tahvillerin de faiz
oranı %16'ya yükselsin. Bu yükseliş tahvilin forward faiz oranını, yani gelecek yıl itibari ile bir yıllık
faiz oranı da yükseltecektir. Sonuç olarak, bu
teoriye göre forward faiz oranı, gelecekte belirli bir dönemin beklenen faiz
oranı ile bir likidite priminin toplamına eşittir.
Piyasa Kısımları Teorisi
Bu
teori tahvillerin fiyatlamasında pazarın yetersiz olduğu düşüncesi üzerine kurulmuştur. Buna
göre, tahvil pazarının her bir kısmı(alt pazarları kısa ve uzun
vadeli) birbirlerinden ayrıdır. Bu ayrılık, pazarın kısımlardan birbirine sermaye
akışına yönelik engellerden kaynaklanmaktadır. Her bir kısımda
faaliyet gösteren yatırımcı grupları kendi vade gruplarında yatırım yapmaya
kararlıdırlar ve diğer vade gruplarında daha yüksek getiri imkânı olsa bile onlara sermaye
transferi yapmamaktadırlar. Bu teoriyi savunanlar genellikle kurumsal
yatırımcıların yasalar ve kabul edecekleri riskler gereği belirli vade grupları
dışına çıkamadıklarını öne sürmektedirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder